Güneşin, her daim o bulutların ardından parlayacağını bildiğim gibi, senin bir yerlerde gülümsediği bilmekte benim yaşama sevincim...

1 Şubat 2014 Cumartesi



End 1…


Çok küçük müydüm, dededen toruna toplanıp bir tam da Şahmeranın hikâyesini dinlediğimde hatırlamıyorum. Dinlerken korktum ama bir gün bende bu masalı küçüklerime anlatacaktım, korku bu yüzden ikinci plandaydı. Küçüklerime anlatmak, geleceğe söz vermek… Geleceğe verdiğimiz sözlerin hangisini tutabildik, hem neden vermiştik ki o sözleri. Her geçen gün ne kadar da soldurduk bugünleri sadece geleceğe renkli gözlerle bakarken. Bugünümüzü soldurduk ama yarınlarımızın renkli olmasını bekledik, bugün soluk almayı bıraksak nasıl yarın yaşarız hiç düşünmedik.
Dedem hikâyelerle besledi bizi, büyüdükçe hikâyeler daha uzadı, içine giren malzemeler artıyordu; arık saf mutlu sonlar azalıyordu, o mutlu sonlar için insanların ne çabalar harcadığını da biliyorduk artık ve anladık ki artık masalları değil gerçek dünyanın sesleriydi bu kulaklarımıza çalınanlar.
Aşık amcalarımız vardı, bağlamasını çalar deyişlerini söylerlerdi. Halk türkülerinde aşkın en ulaşılmazını, en yücesini, en vefasızını.. yani aşkın her gününü dinledik. Bağlamasını her tıngırdatışında “aşk nefes almaktır” diye anlardık. Bir gün nefesimizi kesecek olanı aramadık, nefesimiz kesildiğinde hakkın aşkını bulacağımız öğretildi. Her gün nefes almaya devam etmek için bizi aşkından mest edecek olanı aradık.
İşte bu yüzden her yerde aşkı arayışım, umutlarıma tutunup bunları bu küçücük harflerle anlatışım. Bir gün, gelecek bir gün daha renkli olsun diye saklanan bütün anılarımız, bütün o renklerle bezeli yaşanmışlıklarımız, bir gözyaşı kadar sona yaklaştıklarımız, bir tebessümdeki başlangıçlarımız. Bir gün bizde masallar anlatacağız, ilk önce duyduklarımız, okuduklarımız. Ama asıl önemlisi yaşadıklarımız. Çünkü hepimiz birer hikayeyiz ve asıl olay ne kadar güzel bir son yazabildiğimiz kendimiz için…
 

Hiç yorum yok: