End 1…
Çok küçük müydüm,
dededen toruna toplanıp bir tam da Şahmeranın hikâyesini dinlediğimde
hatırlamıyorum. Dinlerken korktum ama bir gün bende bu masalı küçüklerime
anlatacaktım, korku bu yüzden ikinci plandaydı. Küçüklerime anlatmak, geleceğe
söz vermek… Geleceğe verdiğimiz sözlerin hangisini tutabildik, hem neden
vermiştik ki o sözleri. Her geçen gün ne kadar da soldurduk bugünleri sadece
geleceğe renkli gözlerle bakarken. Bugünümüzü soldurduk ama yarınlarımızın renkli
olmasını bekledik, bugün soluk almayı bıraksak nasıl yarın yaşarız hiç
düşünmedik.
Dedem hikâyelerle
besledi bizi, büyüdükçe hikâyeler daha uzadı, içine giren malzemeler artıyordu;
arık saf mutlu sonlar azalıyordu, o mutlu sonlar için insanların ne çabalar
harcadığını da biliyorduk artık ve anladık ki artık masalları değil gerçek
dünyanın sesleriydi bu kulaklarımıza çalınanlar.
Aşık
amcalarımız vardı, bağlamasını çalar deyişlerini söylerlerdi. Halk türkülerinde
aşkın en ulaşılmazını, en yücesini, en vefasızını.. yani aşkın her gününü
dinledik. Bağlamasını her tıngırdatışında “aşk nefes almaktır” diye anlardık. Bir
gün nefesimizi kesecek olanı aramadık, nefesimiz kesildiğinde hakkın aşkını
bulacağımız öğretildi. Her gün nefes almaya devam etmek için bizi aşkından mest
edecek olanı aradık.
İşte bu
yüzden her yerde aşkı arayışım, umutlarıma tutunup bunları bu küçücük harflerle
anlatışım. Bir gün, gelecek bir gün daha renkli olsun diye saklanan bütün
anılarımız, bütün o renklerle bezeli yaşanmışlıklarımız, bir gözyaşı kadar sona
yaklaştıklarımız, bir tebessümdeki başlangıçlarımız. Bir gün bizde masallar
anlatacağız, ilk önce duyduklarımız, okuduklarımız. Ama asıl önemlisi
yaşadıklarımız. Çünkü hepimiz birer hikayeyiz ve asıl olay ne kadar güzel bir son
yazabildiğimiz kendimiz için…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder