Yağmurlu
bir kentte, insanların yüz yüze gelmeden sohbet etmeyi tercih ettikleri bir
devirde..
Dağların
yeşiline, ırmakların mavisine ihtiyaç duyan insanlarız sadece bir avuç. Hayal gücümüz
son umudumuz; bütün grilikleri gökkuşağına, bütün betondan yapıları alaçuha
dönüştüren. Eskiden insanlar birbirlerinin gözünün içine utandıklarında veya
korktuklarında bakamazlarmış ya işte o zamanları özlemle anar olduk; o zamanlar
âşıklar aşklarını ifşa edemez de utançlarına sevdiklerinin gözünün içine
bakamazmış. Korku dediğime de bakmayın, büyüğümüze saygıdan gözüne dik dik
bakamazdık biz. Babalarımız bizim hiçbir olamayacağımız kadar güçlü insanlar,
daha yeni yeni bunun boyutlarını idrak edebiliyoruz belki; herkesin içinde “eve ağlayarak gelme, seni şikâyete gelsinler!!“
derdi ama sonra eğilip usulca “hiçbir canlıyı
incitme yavrum..” derlerdi. Bazı haylazlar gece geç yatar da annelerini
üzerdi. Evdeki herkes yatar da onun işi bitmezdi, anneydi o kadındı… “Erkek dediğin mutfakta değil harmanda boy
gösterir” dendi ama biz dinlemedik; belki yardım ettik, belki daha beter
ettik ama hiçbir zaman yanında olmaktan vazgeçmedik cennet ayakları altında
olandan; anadan, bacıdan. Yemek edep erkân yeridir, ailenin hep beraber oturup
yemek yemesidir; kıymetini tek kişilik sofralarda ne ekmeğin ne balın ne
kaymağın tadını bulamayınca öğrendik. Dost, arkadaş çok yoktu bizde, en iyisine
kardeşim der, omuz omuza sırtlanırdık her şeyi. “Senin yerin ayrı” denmezdi bizde; kendimize bir yer bulabildiysek
bu dünyada sıkışır buyur ederdik kardeşimizi de yanımıza.
Büyüdük sandık,
her geçen tik-tak da güzel günlere dönmek istedik belki, ama bizi bir sonraki
tik-tak için cesaretlendiren kardeşlerimize teşekkürler ve sevdalarımıza;
onları unuttum sanmayın. Sadece basit bir durumdu bizimkisi değil mi
kardeşlerim? Biz aşkı, sevdayı düşünmedik, üzerine binlerce yorum yapmadık;
sevdik biz, sevdalandık…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder